22 Mart 2017 Çarşamba

Beni Seviyor

Suskunluğumu yokluğunda değil varlığında bozmak isterdim. Ulaşabildiğim her an izlerini takip ediyorum. Gözlerim senden gelecek bir belirtiyi aramakla geçti şu iki günüm. Yokluğunun bıraktığı harabeler terkedilmeye yüz tutmuş çürük bir bina gibi. Nasıl bir döngüde olduğumu çevremdeki insanların bana davranışlarından anlamak inan o kadar çok acı ki. Bana acıyan gözlerle bakılması, kahroluşumu izlemeleri..... Masa üstündeki resmini uzun uzun ufka dalarmış gibi izlerken başkalarının seni izlediği hissi.... Hatırlıyor musun? Bana gözlerinle seni seviyorum de demiştim. İşte o fotoğraf her baktığımda ağzından duyamadığım iki kelimeyi o fotoğrafında buluyordum. Orda olduğunu bilmek ama ulaşamamak... Göz akkındaki renkleri ezberledim. Yüz hatların...
Seninle her görüşmemden sonra önüme çıkan bu fotoğrafın -seni seviyorum dediğin- sana her geçen gün daha fazla bağlıyordu. Üzüldüğümü, yıprandığımı kendimin değilde insanların farketmesi kadar aciz bir durum yok. Seviyorum diyorum. O'da seviyor diyorum. Bak bu fotoğrafa beni sevdiğini gözleriyle söylüyor...................................................................................................................................

Üç Şeyi Kanıtladın

“Senden korkmamın gerekçelerini tarttığında, şöyle karşılık verebilirdin: “Seninle ilişkimi, yalnızca senin hatalarınla açıklayarak işin kolayına kaçtığımı iddia ediyorsun, ama ben, senin görünüşteki çabalarına karşın, işin zor tarafıyla yüzleşmediğine, tersine kolayına kaçtığına inanıyorum en azından. Önce sen de her tür suçu ve sorumluluğu üzerinden atıyorsun, yani bu noktada ikimizin tavrı da aynı. Ama ben ardından, düşündüğüm gibi açıkça bütün suçu sana yüklerken, sen aynı zamanda ‘aşırı zeki’ ve ‘aşırı şefkatli’ de olmak ve beni her türlü suçtan beraat ettirmek istiyorsun. Tabii bu sonuncusunu ancak görünüşte başarabiliyorsun (daha fazlasını da istemiyorsun zaten) ve yaradılış ve doğa ve karşıtlık ve çaresizlikle ilgili tüm ‘süslü sözler’e karşın, senin yaptığın her şey yalnızca kendini savunmak iken, aslında saldırgan kişinin ben olduğum sonucu çıkıyor satır aralarından. Şimdi yalnızca bu samimiyetsizliğinle bile yeterince şey elde edebilirdin, çünkü üç şeyi kanıtladın; birincisi, kendinin suçsuz olduğunu, İkincisi, benim suçlu olduğumu ve üçüncüsü, büyüklüğün sayesinde yalnızca beni affetmeye değil, üstelik bir de -daha fazlasını ve daha azını- benim de, tabii ki hakikatin aksine, suçsuzluğumu kanıtlamaya ve kendini buna inandırmaya hazır olduğunu. Şimdi bu kadarı bile senin için yeterli olabilirdi, ama daha yetmiyor.”





F.Kafka

20 Mart 2017 Pazartesi

13 Şubat 2017 Pazartesi

Ölmek Daha Kolaydır Sevmekten



             Sahi kaç ay oldu?  Dokuz ? On ? On bir tabiki de.  Boş boş takılırken bulmuştum seni. Aslında farkında değildim hayatımı değiştirecek insanla karşılaştığımın. Günlerdir birbirimizden bir haber takılıyorduk. Derler ya en büyük aşklar kavgayla başlarmış. Gerçekten de öyle oluverdi. Kolay bulmuştum seni. Her şey bir basit oyun ile başladı..... 
             Gözlerin... Beni ilk aradığında ki gözlerin... İçi parlıyordu yeni yontulmuş elmas gibi. Elim ayağıma dolanmıştı. Yataktan doğrulup üstümü başımı düzeltmiştim, yanıma gelecekmişsin gibi bir eda ile. Telefonun ekranına bakıyordum doğru mu değil mi diye. Niye arasın ki beni? Neden arasın? Bu sorular aklımın ucundan geçerken çoktan açmışım telefonu. Şaşkın gözlerle o beni etkileyen saçlarını, gözlerini görüyordum. Tam karşımda. Evet evet sanki hemen yanı başımdaymışsın gibiydi. Korkuyordum senden numaranı istemek için. Acaba istesem yanlış anlayıp çekip gider miydi? İstemedim. Zamanla olur dedim. Oldu da... O zamanlar etrafında kötü olaylar oluyordu. Bombalar patlıyor birileri birilerinin nefesini söndürüyordu, öldürüyordu. Korkmuştun. Küçük bir serçenin korkudan titremesi gibiydi. Üzülüyordum yanında olamadığımdan. Talihimin kötü bir oyunuydu. 
              Tuhaf bir şeydi. Farklı hissediyordum. Kilometrelerce uzaktaki bir insanı, hiç tanımadığın halde, neden bu kadar çok merak eder oldum ? Neden ? Cevabı gecikmedi tabiki de. Günlerdir birbirimizle görüşüyorduk. Kısa görüşmeler günde üç doz olarak saatleri almaya başlamıştı. Birbirimize iyi geliyorduk. Nedensiz karşımızdaki insanın ağzından çıkan ufak bir kelime ile, alakasız bir tebessüm ile mutlu oluyorduk. Neden? Cevabı gecikmedi tabiki de. Aşk değildi bu. Karşındakini kendine yakın hissedip, onun karşında olmasından hoşlanmaktı.
              Böyle bir hoşlanma ile aşk olabilir miydi? Cevabı gecikmedi tabiki de. En azından benim için. Ne yaptığını deliler gibi merak ediyordum. Sesini duyunca, O tebessümünü görünce farklı bir şeyler oluyordu. İşte bu aşktı. Çok klişe gelecek biliyorum ama daha önce bunları hissetmediğim için kolayca buna aşk diyebiliyorum. 
              Lafı uzatmak istemiyorum. Daha fazla zamanını almak istemiyorum. Kapanışı Fransız ozanlarının en önde gelenlerinden biri olan Louis Aragon'un bir şiiri ile yapmak istiyorum.

 Ölmek Daha Kolaydır Sevmekten

Sana büyük bir sır söyleyeceğim Zaman sensin
Zaman kadındır ister ki
Hep okşansın diz çökülsün hep
Dökülmesi gereken bir giysi gibi ayakalarına
Bir taranmış
Bir upuzun saç gibi Zaman
Soluğun buğulandırıp sildiği ayna gibi
Zaman sensin uyuyan sen şafakta ben uykusuz seni bekelrken
Sensin gırtlağıma dalan bir bıçak gibi
Ah bu söyleyemediğim işkencesi hiç geçmeyen Zamanın
Bu durdurulmuş Zamanın işkencesi mavi çanaklarda kan gibi
Bu göz susuzluğundan sen yürürken odada
Bense bilirim büyüyü bozmamak gerektiğini
Daha beter seni kaçak 
Seni yabancı bilmekten
Aklın ayrı bir yerde gönlük ayrı bir yüzyılda kalmaktan
Tanrım ne ağır sözcükler asıl demek istediğim bu
Hazzın ötesinde sevgim hiçbir zararın erişemeyeceği yerde bugün sevgim
Sen ki benim saat-şakağımda vurursun
Boğulurum soluk alıp vermezsen
Tenimde duraksar ve yerleşir adımın 
Sana büyük bir sır söyleyeceğim her söz 
Dudağımda bir dilenen zavallı 
Acınacak bir şey ellerin için kararın bir şey bakışının altında
İşte bu yüzdendir sık sık Seni Seviyorum deyişim
Boynuna takabileceğin bir tümcenin o parlakca kalp kristali
Kaba konuşmamdan gücenme benim bu konuşma
Ateşte şu tatsız cızırtıyı çıkaran sudur o kadar
Sana büyük bir sır söyleyeceğim bilmem ben
Sana benzeyen zamandan söz açmayı 
Bilmem sende söz açmayı bilir görünürüm
Tıpkı uzun bir süre garda
El sallayanlar gibi gittikten sonra trenler
Bilekleri sönerken yeni ağırlığından gözyaşlarının
Sana büyük bir sır söyleyeceğim korkuyorum senden
Korkuyorum yanın sıra gidenden pencereler doğru akşam üzeri
El kol oynatışından söylenmeyen sözlerden 
Korkuyorum hızlı ve yavaş zamandan korkuyorum senden
Sana büyük bir sır söyleyeceğim kapat kapıları
Ölmek daha kolaydır sevmekten
Bundandır işte benim yaşamaya katlanmam. 
Sevgilim.


Canım, birtanem.... Seni hayatımda yer etmek kadar güzel bir şey yaşamadım ben. Seni seviyorum.
Sevgi ve özlemle......

7 Aralık 2014 Pazar

Kırmızı(Beyaz) Gül

Herkes kırmızı gülü aşkı temsil ettiğini savunur. Aslında bu büyük bir yanılmadır. Gelin şöyle bir hikayeye birlikte göz atalım. 

Şimdi okuyacağınız hikaye imkansız aşkın ürünüdür. Oyuncuları ise bülbül ve beyaz güldür. Bülbül beyaz güle aşıktır. Ama bu aşk platoniktir. Bülbül öyle olmasına rağmen asla vazgeçmez. Ona hep yakın olmak için etrafında pervane olur. Onun kokusunu çekmeden bir saniye bile duramaz. Eeee haliyle gülün dikeni vardır. Bülbül her beyaz güle yaklaşacağı zaman dikenleri görmezden gelir ve her yanaştığında dikenlerden dolayı yaralanır. Ama vazgeçmez aşkından. Bir zaman sonra bülbül gülün etrafında dolaştığından yaralarından akan kan beyaz gülün yapraklarına akar. Sonra beyaz gül bülbülün kanıyla kıpkırmızı olur. Bülbül ise kan kaybından dolayı hayatını kaybeder ve gülün dibine kendini usülce bırakır ve her zaman beyaz gülün yanında olacağından huzurlu bir şekilde gözlerini kapatır.

Bilinenin aksine durum budur. Zarar gördüğü halde platonik bir aşık, her şeyden habersiz bir sevgili var ortada.

2 Kasım 2014 Pazar

Bazı Sonsuzlar Başka Sonsuzlardan Büyüktür

   Anlamsız gibi gelen anlar yine... Neyin nesi belirsiz umutlar,boş hayaller. Kaçınılmaz son: kararsızlık. İşte yine en başa dönüyoruz. Hani şu her şeyin belirsiz olduğu anlara. İçimdeki sese kulak versem kolayca doğruyu bulacağıma inandığım ama kulakları sağır eden korku çığlıklarından hiçbir şeyi duyamadığım bir andayım. Yalnızca bekliyorum, adım atmaktan değil düşmekten korkuyorum.
   İnsanın en iyi ilacının yazmak olduğuna inananlardanım. Yazmak insanın kendini en çok duyabildiği andır sonuçta. Peki ben ne duyuyorum? İçimde bir şeyler haykırıyor bana doğruyu göstermek için. Oysa tek yaptığım duymamaya çalışmak. Adımlarımın bunca düzen tutmazlığı yıpratıyor beni. Ne yapsam çaresiz sanki. 
   Aslında, gayet iyi biliyorum yapmam gerekeni. İtiraflar neden bu kadar zor? Beklenen hep en beklenmedik anda geliyor. Sanırım en büyük sorun bu. Beklenmeyen olaylar heyecandan çok pişmanlık veriyor insana. Yine de olumsuzlukları fırsata çevirebilir miyim? Ansızın kazandığım zafere üzülmek yerine sevinip yine de o zaferle yaşamayı reddedebilir miyim? Çok da zor olmasa gerek.
   Dönüp baktığımda geçmişe gördüğüm tek şey hayal kırıklığı olmaktan çıktı. Yaptığım hataları öylesine kabullendim ki artık pişman değilim. Onları doğruya çeviremem elbette ama yeni doğrularla hatalarımın etkisini azaltabilirim. Yeni umutlar risk demek. Bunu çok iyi biliyorum. Ama, umut beslediğim şey benim elimdeyse değil. Çünkü umutları zafere çevirebilecek olan yine benim. 
   Tüm bunları biliyorum bilmesine ama iş gerçekleştirmeye gelince takılıp kalıyorum işte. Yapabildiğim yegane şey beklemek. Ben de en çok bunun bilincinde olarak bekliyorum. Yalnızca, diğer tüm korkaklar gibi ben de zamana sığınıyorum...

31 Mart 2014 Pazartesi

İnsan Kırmacıkları

          Hayat yorucu gelir bazen. Özellikle bana. Çok stresli bir yaşam sürdürmekteyim son 4-5 yıldır. Zorluklarla(kimilerine göre kolay) mücadele ettim. Yanımda destek çıkanlar oldu, ayağımı kaydırmak isteyenler oldu, tam zorluğu yendim derken başkaları tarafından yolumun tam ortasına konan başka bir zorluk oldu... Bunlara rağmen hedeflerimin çoğu kısmına ulaşmayı başardım. Ulaşamadıklarım da var tabi.
           İnsan yanında destekçi ister. İnsanın doğasında olan bir şey bu. Birisinin ona yardım etmesini, sıkıntılarını dinlemesi, zor bir anında imdadına koşması vs. Seninle olan yok mudur ? İllaki vardır. Tabi bunun yanında tuzu, biberi eksik olur mu hiç ? Söyleyeyim: " OLMAZ". Seni çekemezler, kıskanırlar, sahip olduklarında gözleri vardır, senden daha ileride olmak isterler. Bazıları buna rekabet diyor. Rekabet böyle mi olur ? Onlar gerçek rekabet görmemişler bence. Senin hep bir zayıf noktanı bulmak isterler, yardıma muhtaç olduğun anı kollar ve yardım ettiklerini sanırsın. Oysaki seni içten fetheder. 
            Kimseye güvenmemek gerekir. Tabi kendisini kardeşin, ailen gibi tanıdıkların hariç. "Kardeşim" kelimesi ağızlara salata olmuş durumda. Yahu birisine kardeşim demek kolay mı ? Dedin de ne oldu ? Seni zor zamanında yalnız bırakmadı mı? 
            Dedim ya kıskanırlar diye. Evet o kadar kıskanırlar ki arkandan asılsız iftiralar kol gezer. Onları duyunca sen bile şüphe edebilirsin kendinden. Kalabalık sana farklı gözle bakar. İnsanların zihnindeki düşünceleri merak edersin, bu senin içini aç bir fare gibi kemirir. 
            Seni oltaya getirebilecek sayısız insan olacağına yanında, bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar olsa kafi. Millete o kadar çok koymuşsun ki yaptığın davranışlarla, kazandığın başarılarla ufacık bir zor anını bekleyip sana son darbeyi vurmayı bekler. Ve sen bu kişilere kardeşim diyeceksin. Bu kadar kolay olamaz. Sen iyi niyetinle onlara iyi davrandıkça seni daha fazla ezmeye çalışacaklardır. Yılanın kafasını küçükken ezeceksin ki o uzun sivri dili sana zarar vermemeli.
           Geldik yardıma muhtaç olduğun zamana. Yardım istersin. Kardeşim dediğin insan kırmalarına. Ne olur peki ? Senin çaresizliğinden zevk alırlar, "ben nasıl zarar verebilirim diye" düşünürler, zevk alırlar, hoşuna gider senin durumun. Başta onlara iyi davranmakla sen hata yaptın Ademoğlu.
           Zorluk nedir ki ? Belki üstesinden geleceksin, belki de gelemeyeceksin. Aslında zorluk yaşaman iyi bir şey. Etrafındakileri iyi tanımana sebep olur. Seçici davranmalısın burada. Yoksa dönüp dolaşır her zamanki başlangıç çizgisine geri dönersin.
           Ey insan kırmaları.. Teker teker gelmeyin. Sürünü topla da gel. Açlıktan salyaları akan, kuduz dişli sürünü topla da gel..Bi bitemediniz ki zaten. Suç belediyede sizin gibi köpekleri(köpeklerden özür dilemek istiyorum onlarla bunları aynı teraziye koyduğum için) kısırlaştırmadığı için.
          Tamam şimdi siz gidin büyükleriniz gelsin hadi bakalım. İyi havlamalar.

 
                                                                    [Kuleli'linin Kuleli'den başka dostu yoktur!]