28 Ağustos 2013 Çarşamba

Kaybolan Hayallere Doğru 1

Yıl 2008... Abuk sabuk bir hayat içindeydik. Başkalarına bağlıydık. Farklıydık. Hep derim ya hayatımızda illaki bir dönemeç oluyor. Şuana kadar ki hayatımdaki en büyük dönemeç belkide hiç pişman olmayacağım bir şey. Ne belkisi hayatta pişman olmayacağım bir şey. Daha 14 yaşımdayken hayatın beni sürüklediği yere gitmek zorundaydım. Ne oluyor ne bitiyor farkında değildim. Yeni insanlar tanıdım hemde bayağı bir fazla. Farklı kültürden Farklı insanlar ama aynı amaçları bulunan "homo sapiens" ler ( istisnaları dikkate almıyoruz. Onlar aslında hiç aramızda bile değillerdi ki ).


Bu zamanlarda İstanbul'a bir sempatizanlık besliyordum. Bu sempatizanlık birde 4 sene İstanbul'un en gözde yerinde yaşayınca insan ister istemez İstanbul'a aşık oluveriyor. Doğduğumdan beri İstanbul'da yaşayan birisinin başka yerde yapması çok zor bir olgu. En iyi en kötü günlerimize şahit oldu İstanbul. Sevinçlerimizi hüzünlerimizi paylaştık. Sırlarımız verdik İstanbul'a. Dönemeç demiştik ya hani he işte bu dönemeçç sayesinde böyle bie ilişkim oldu İstanbul ile.


4 sene uzun gözükebilir ama bizim için çok kısa geçti. İçinde olduğumuz durumda hep şikayetçi, isyancı tavırlarımız yok değildi. Bitse de gitsek. Bitse de gitsek. Akıllarda bu 2 kelime dolaşıyordu. Peki bitti de ne oldu ? Ne oldu? Hemen söyleyeyim.... Hiçbir şey... Olan biz ve biz gibilere olmuş, oluyor ve olacak... Hep karamsar bakmayalım şimdi... Gitmek koymuyor mu? Koyuyor tabiki. Ama kazandırdıkları da var. İnkar edemem. "Kardeşim" denilen kavram oluştu aramızda. İlelebet de devam edecek. Başımın sıkıntılı olduğu gördüm ama bu uzun sürmezdi arkamda bana destek olan kalabalık bir kitle vardı. "Kardeşlerim"... Tabi sadece onlar yoktu. Hani bir söz vardır ya 'kardeş dediklerimiz bizi arkadan vurdu'.. Diğerleri de bu tanıma giriyordu. Yüzüne gülüp sırtından vuruyorlar. Ama her işin bir kötü yanı oluyor elbette.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder