8 Kasım 2013 Cuma

“Dünya sahnesınden tarihin en dikkatli, çekici ADAMlarından biri geçti.”

     Bu yazıyı blogumda paylaşmama izin veren arkadaşıma şükranlarımı sunuyorum. Kendisinin 10 Kasım için yazdığı ve kendisine birincilik getiren  kompozisyon. Umarım beğenirsiniz...
                                         GÖLGESİ EKSİLMESİN HUZURUMUZDAN 
      Beşer ki tek gayesi ölümsüzlük… Nasıl daha da çok tutunur hatıralarım akıllara ve nasıl uslarda kol gezer yarattıklarım, nasıl daha da kök salarım şu ucu bucağı aşikar cihana? Sahi nasıl layemut kılar insan bedenini? Mümkün mü yaratılanın yok olmayışı, çürümeyişi?
    Ya çok büyük adam olacaksın, ya en büyük kötülükleri edeceksin insanlığa. Uçlarda olacaksın, en tepelerde ya en çukurda. Yine ancak ve ancak uslara düşer adın; dillerde, gönüllerde dolaşırsın.Sonsuzluk yalnız içinde bulunduğun anılarda, sense kabirde esir, toprakta yapayalnız.
     Kıyamete değin ölüme tabi olmak kader; ölümsüzlüğü yalnız iyi adamlar hak eder.
    “Dünya sahnesinden tarihin en dikkatli, çekici adamlarından biri geçti.” Sür manşetiyle yayınlandı 10 kasım 1938’de Chicago Tribune…
    Herkes mi üzülür gidene, bir gidiş nasıl yarım bırakır buncasını böyle?
    En kötüsü alışmak baba bildiğine… Boşluğu dolmaz senelerce, nesillerce. Huzurunu, hürriyetini kim bağışladıysa baba odur esire, zulüm görene… Hele ki bu kurtarıcı bir de “sevgiyle” girmişse yüreklere…
    Öyle bir adam tasavvur ediniz ki, yalnız kurtardıklarının değil, dünyanın gözünde kahraman. Öyle yürekli, öyle insan… Doğmamış çocuklarına aşkını vatanında tadan vatana en güzel istikbali bağışlayan, hep o adam.
   Dünya sahnesinden geçmemiş damarlarında bayrağının alından aldığı aşkla dolanan, Tanrı’dan aldığını vatanına sunan, ölümsüzlüğü mümkün kılan, yine o adam, hep o kahraman.
   Mavi gözlü dev demişler adına, o hiç bilmemiş kendini, bilse kibirlenmez miymiş? O hiç bilmemiş. Dönüp de bakmamış aynaya, çok kalabalık başı, vatanla… Büyüklenmek şöyle dursun, bir an olsun taşmamış idealleri dışına.
   Vatan aşk, vatan namus, vatan evlat Türk’ün lügatında. Ondan sevmiş atasını, öyle sevmiş. Yeter ki gölgesi düşsün huzurumuza, yeter ki dillerden, yüreklerden ırak kalmasın şanlı adı. Lüzum görürse can verir Türk, atasına, vatanına, namusuna… 
   Her Türk de atasını taşır canında. Her Türk, gerek olursa Atatürk olacaktır, şu mukaddes uğurda. Yalnız şimdiye dek tek adam var tarih sayfalarında, tek Türk cesaret edebilmiş buncasına. Atatürk demişler adına, ata olmuş, baba olmuş, kahraman olmuş her evladına.
 Yeter ki eksilmesin gölgesi huzurumuzdan…

                                                                                                                  







7 Ekim 2013 Pazartesi

Steve Jobs 1955-2011: Elmasını bitiremeden giden ADAM.....

..."No one wants to die. Even people who want to go to Heaven don't want to die to get there. And yet death is the destination we all share. No one has ever escaped it. And that is as it should be, because death is very likely the single best invention  of  Life. It is Life's change Agent. It clears out the old to make way for the new....."




2 Eylül 2013 Pazartesi

Hayat = Kıçı Kırık Tahterevalli

Eğer bir amaç için yola çıkıyorsanız, o en acımasız düşman içinize girmiş, sizi içten içe kemiriyor demektir:Ümit.

Bu "ümit" denen şey, siz "karanlık bir yer"deyken başlıyor. İşte o karanlık yerde, aniden içinizde bir düşünce, bir his beliriyor ve siz, nedenli veya nedensiz, uzaklarda sizi bekleyen aydınlık bir yer olduğuna inanmaya başlıyorsunuz. Oraya bir ulaşabilirseniz, her şey çok güzel olacak, mutlu olacaksınız . İşte böylece yürümeye başlıyorsunuz. Yürüyorsunuz, yürüyorsunuz, ama karanlıklar dağılmıyor.  Yürüyorsunuz, yürüyorsunuz, değişen bir şey yok, durmadan karanlığa çarpıyorsunuz.

 Yaşam tahterevalliye binmek gibi. Bir ucunda ümit, diğer ucunda hayal kırıklığı. Ümit ne zaman en yükseğe çıksa, aynı hızla hayal kırıklığını yukarı fırlatmaya başlıyor. Ne kadar hızlı yükselmişseniz, o kadar hızlı düşüyorsunuz. Bir ümit, bir hayal kırıklığı, bir ümit, bir hayat kırıklığı, bir ü it, bir hayal kırıklığı ve oyun böylece sürüp gidiyor. Ama sürüp giderken, sürekli kıç üstü yere oturan siz oluyorsunuz.

Tahterevalliye binmekten hoşlananlar buyursunlar binmeye devam etsinler, ben iniyorum....

Fazla ümit kalbe zararr.. !!!

Juliet'in Aşk'ı...

Bazı kelimeler vardır ki bazen istem dışı kullanılır ve anlamına hiç dikkat etmeyiz. "ya" ve "olsaydı" gibi sözcükler bizi geçmişimizdeki anılarımıza bağlar ve bir anlam kazanırlar. Ya olsaydı !

Ya olsaydı !

Ya olsaydı !

Sizin hikayenizin sonu nasıl bitti bilemiyorum ama eğer bunu kalbinizde hissettiyseniz işte bu gerçek aşk demektir. Eğer bu geçmişte gerçekse neden şimdi de gerçek olmasın. Kalbinizin sesini duyabilmeniz için ihtiyacınız olan tek şey cesaret. Juliet'in aşkı gibi bir aşk nasıldır bilmiyorum. Belki de insanı sevdiklerinden ayıran, okyanusları aştıran tutku benzeri bir aşktı bu ama eğer böyle bir aşk yaşasaydım bu aşkı kabullenecek cesaretim olduğuna inanmak isterdim. Ve siz bunu yaşamadıysanız umarım bir gün yaşarsınız.

İkinci Bir Petey Greene

Nasıl Bir İnsan Kitleleri Peşinden Sürükler?

Aslında bu konu için herkesin farklı görüşleri illaki vardır. Dünya tarihine adını yazdırmış birçok lider vardır kitleleri peşinden sürükleyen.

Dün gece izlediğim bir filmde gördüm.... Petey Greene. Eminim daha önce adını duyan olmamıştır. Don Cheadle'ın başrol oyuncusu ve kendisini canlandırdığı "Talk to me" adlı (Konuş Benimle) filmde anlatılıyor Petey Greene.

Tam olarak hayatını aktaramam ama Greene Dr. Martin Luther King'n varisi diyebiliriz. Kendisinin sabıkalı olduğu ve bu yüzden hor görüldüğü doğrudur. kendisi siyahi bir vatandaş olduğu da ayrı bir sorundu.

Petey Greene yakın arkadaşı ve menajeri olan  Dewey Hughes sayesinde AM radio Wol'e radyo programcısı olarak çalıştı ve "Rapping With Petey Greene" adlı talk show''da onun gibi "zenci" adı altıdnaki insanlara sesleniyor.

Petey bu işi yaparken Martin Luther King suikasta kurban gidiyor. O günün Amerika'sı tam anlamıyla savaş alanına dönmüştü. Siyahi vatandaşlar gördüğü tüm beyaz insanları sopalarla taşlarla darp ediyordu. Radyodan  çıkan Petey meydanın halini görünce tekrar radyoya gider ve dinleyicilerine seslendi. Ve tüm Amerika Petey'i, Martin'in varisi olarak gördü. 

Petey Greene Amerika'da Büyük bir katliamı önledi. Daha sonrasında yaptığı radyo şovlarıyla büyük beğeni topladı ve popüler oldu. Filmde belirttiği gibi Petey Greene  zaman "Doğruları Söylerdi"

Güzel filmdi. Sabıkası bulunan hele bir de siyahi birisinin bu kadar sevilmesi, popüler olması, halk tarafından el üstünde tutulması zor. Petey bunu sadece haklarını arayarak başardı. Yaptığı o cesaret dolu konuşmalar sade siyahi vatandaşlara değil tüm ezilenlere umut, cesaret, özgüven verdi. Dünyadan bir Petey Greene geçti neden ikincisi geçmesin ki?

30 Ağustos 2013 Cuma

Neden mi BESIKTAS ?

Tuttuğum takıma hitaben;

Güzel günlerimiz oldu seninle. Gerektiğinde güldük, gerektiğinde ağladık. Asla senden utanmadım, utanmayacağım da. Herkes hakkında atıp tutuyor. Sabırlı davranıyorum. Ama sabrın taşınca da ağızlarının payını verebiliyorum.

Seni izlerken ağladığımda oldu. Çok iyi hatırlıyorum Ts-BJK maçı.. Bütün mahalle bizim evde. Fenerlisinden tut galatasaraylısına kadar herkes oradaydı. Maç iyiydi ama burası kötüydü. Herkes tsyi tutuyordu. İlk yarıyı önde kapattığımız maçı yenildik. Maç bitince herkes hatta dünya üstüme geliyormuş gibi oldu. Herkes bağırıp çağırıyordu. Sonra arkadan bir el omzumdan tuttu. Babamdı.. Kötü olduğumu gördü. "Takma kafana. Bu uğurda yenmekte var yenilmekte. Sen üstüne düşen görevi yaptın. O'nu destekledin." dedi. Küçük bir çocuk aklıyla hayaller kurmaya başladım. BEŞİKTAŞ... ilk on biri Kurtuluş savaşında şehit düşen takım. Nize şerefli ikincilikleri olan takım. Semtiyle öne çıkan bir takım.

Senden utanmak bir an bile aklıma gelmiyor. Utananlar utansın. Bir Gün Değil Her Gün BEŞİKTAŞ. Neden BEŞİKTAŞ diye soranlara:

Neden mi BEŞİKTAŞ ? Çünkü; Siyah-Beyaz başlamıştı her şey. Fotoğraflar Siyah-Beyaz'dı... Yazlık sinemalar Siyah-Beyaz'dı... Gözümüzün kara, alnımızın ak olması öğretildi hep... Kara gecelerde Beyaz sayfalara döktük içimizi... Kara sevdalarımız oldu, Beyaz umutlarla beslediğimiz... Ve gün gelecek kara toprağa beyaz kefenlerle gireceğiz hepimiz...





Yeni Bir Çizgi Daha

Yaklaşık 2 ay önce bugünün önemi bende daha farklıydı. 

Aslında bu yazıyı yazmak istemiyordum. Belki tepki alabilirim belkide almam. Ama artık unutmak istiyorum, beceremiyorum malesef...

Tam 5 sene önce TSK'nın göz bebeği olan bir okula girdim. Asla pişman olmayacağım bir şeydi. Evet 14 yaşında subay olma hayalim vardı. Ne kadar çılgınca değil mi? Ailenin yanından gelişme çağında ayrılıyorsun ve yepyeni bir dünyaya adım atıyorsun. Güzel günlerimi geçirdim, yalan değil. Gururla söylerim hala "Ben Kuleli'liyim" diye. her zamanda söyleyeceğim.

Her sene 30 Ağustos gününde Türk Silahlı Kuvvetleri'nde rütbe terfi törenleri olur. Bizimde sabırsızlıkla beklediğimiz bir gündü. Yeni bir çizgi daha gelecekti omuzlarımıza. Bir çizgi, iki çizgi, üç çizgi derken yolun son dönemecine geldik. Dört çizgi.... Evet son sınıftım artık. Mezun olacağımın verdiği gururlu bir sene. Güzel, duygusal ve biraz üzüntülü bir mezuniyet geçirdim. Kardeşlerimden ayrılıyordum. Ama her zaman beraber olacağımızı biliyorum.

Mezun oldukta noldu? . Gittik Kaybolan Hayaller Okuluna. Kardeşlerimi bir bir kaybettim. Sonunda bende bırakmak zorunda bırakıldım. Tek çizgiyi yine omuzladık. Dört çizgiden sonra tekrar bir çizgiye düşmek koymaz mı insana? Tabiki de koyar. Ömürlerinde daha dört çizgiyi yeni takan, kendini bir b*k sanan insanlarla yaşamak zorunda kaldım. Onların yüzüne vurduğum bir söz vardır. paylaşmak isterim. "Siz şimdi dört çizgiyi takarken biz çöpe atıp geldik." bunu duyan vasıfsız insan topluluğundaki bir afra tafraları görseniz.... 

Bugün vasıfsız insanların yanında okumak zorunda kalan değerli kardeşlerimin ikinci çizgilerini şimdiden kutlarım ve hayırlara vesile olmasını dilerim. Ayrıca Türk Milleti'nin Zafer Bayramı'nı kutlarım. Peygamber Ocağı olan asker ocağındaki herkesin yeni rütbesi hayırlı olsun.

Sevgilerle Kardeş'lerim....